15 Temmuz 2009 Çarşamba

Açık Mektup

Yazıları ben de okudum... Bundan önce de okurdum ama "hayretler içinde kalarak" değil, bazen gerçekten gülümseyerek bazen acı acı tebessüm ederek okurdum... Ama bu hafta ilk kez hayret ettim; bir insan nasıl bu kadar ayrılıkçı, şekilci, antidemokrat, düz kafalı, sabit fikirli, zavallı olabilir diye...
Söz ettiğim kişi Ayşe Arman ve yazıları...
Marjinal olmak ile saçma olmak iki ayrı kavram, kavramları karıştırmamak lazım. Oysa Ayşe Arman bu sıralar yine marjinal olmak yerine saçma olmayı tercih ediyor...

Tesettürden tutun, Fatih ilçesine, Nişantaş'ından tutun mini eteğe dair herşey şu 3-5 günlük yazı dizisi içerisinde aşağılayıcı üsluplarla yer almış... Çünkü böyle buyurmuş Ayşe!

Öyle hiç te dini bütün bir insan değilim, ama en azından şunu biliyorum Ayşe Arman'dan daha demokrat, daha özgürlükçüyüm... Kendimde tasvip etmediğim halde hiç bir zaman insanların örtülerine, inançlarına, yaşayış ve ibadet biçimlerine laf uzatmadım, küçümsemedim, kınamadım hele hele hiç aşağılamadım.

Ayşe Arman'ı tam da bu yüzden tam da bunu yaptığı için anlamam mümkün değil, uslubunu, tarzını, tasvirini aklım almıyor... İnsan nasıl bu kadar saygısızlaşabilir, ayrımcılaşabilir?
Bizim mahalle ve Karşı mahalle diye nasıl iki grupta insanları kategorize edebilir? İşte toplumları, ülkeleri bölen zihniyetler Ayşe Arman'ın zihniyeti ile denk çalışıyor, Etnik, dini, kültürel ayrımlar hep bu beyinlerde filizleniyor...
Aklım almıyor...
Daha saçma yazılarını da okumuştum ama bu kadar "zavallı"ca bir yazısını daha önce hiç okumamıştım...

Benim hissiyatıma birebir tercüman olmuş, bunları bir mail ekinde Ayşe Arman'a bizzat bildirmiş bir dostun yazısına aşağıda yer vermek istiyorum önce;

Sevgili Ayşe Arman,

Yazılarınızı zaman zaman okurum, kendi alanınızda, ki bu yediğini içtiğini anlatmak ve bir kaç ünlü isimle cüretkar bulduğunuz sorularla (örn: sevgilinizi seksi buluyor musunuz/çocuklardan sonra cinsel hayatınız ne yönde değişti?/ben bugün dubai gördüm, ya siz?) muhabbet etmek oluyor, başarılı olduğunuzu bile düşünürüm. Ama boyunuzdan büyük işlere kalkışmanız, hakikaten yüzünüze gözünüze bulaştırdığınız için komik oluyor. Daha deniz seki'yi düşünce suçlusuymuş da kitapları toplatılmış falan gibi yansıttığınız saçmalık dolusu kelimeleriniz yeni bitmişken, hop ucuna bir tane daha baş yapıt eklediniz.Öncelikle, mahalle baskısı, house cafe'de olmaz zaten, benzer yerlerde de olmaz, parayı bastıranın içeri girebildiği yerler bunun yeri zaten değildir. Hangi kafe, para kazanacağı bir müşterisine "ikileyin" der, dalga mı geçiyorsunuz?Ki, siz kim oluyorsunuz ki "bizim mahalle", "karşı mahalle" gibi bir ayırım yapabiliyorsunuz? Hangi akılla? Hangi cüretle? Bütün mevzunun zaten insanları çeşitli mahallelere bölmek olduğuna aymadınız mı hala? Dahası öyle bir ayırım söz konusu olacaksa, siz zaten mahallede değil, "residence"da falan yaşıyorsunuz:)

Araştırmanızın kapsamını geliştirmek adına sizden ricam, bir üniversite kapısı çalmayı deneyin... Ama nasıl olsun biliyor musunuz, böyle çok anlam yüklediğiniz hayalini kurduğunuz bir bölüm, öyle ki, başınızı açmaya razı olsanız bile kim olduğunuzu bildikleri için mülakatlarda zaten eleniverin... Hmm... Ya da şöyle diyelim, çok ihtiyaç duyduğunuz bir şirketten şöyle bir cevap gelsin size, "cvniz yeterli, tam aradığımız kişisiniz fakat...", o iş, o sırada sahiden ihtiyaç duyduğunuz bir iş olsun hem. Veya yine cv yolladığınız bir şirketten onay gelince "ben size fotoğraflı cv mi yollamıştım?" diye sorma gereği duyun... Çekinerek. Çünkü siz görüntünüzle değerlendiriliyorsunuz.

Sizin "bez parçası" dediğiniz şey, bazı insanlar için değerli olabilir, kelimelerinizi seçerken biraz daha dikkat. İslami hayat tarzına uygun yaşamak, başörtülü sokaklarda dolanmak fink atmak falan olmuyor diye biliyorum. Tek yönlü bir şey değil, sizin gibi imajlarla oluşan bir şey değil. Nasıl iyi anne olmak, kızının adını dövme olarak yazdırmak değilse... Harama helale, hak ve hukuka dikkat etmek, doğru insan olmak, güvenilir, ahlaklı olmak anlamına da geliyor. O "bez parçası" dediğiniz şey bunların çooooook ama çoook küçük bir yönü.

Başörtüsü for dummies olarak maddelediğiniz, yok kulağım kapanıyor, yok duyamıyorum falan filan oldukça cahilce bir yaklaşım. Kastedilen asıl örtü edep. Ve anladığım kadarıyla bu sizden oldukça uzak bir kavram. Kafanıza doladığınız her hangi bir örtü bu işi görürdü. Konuyu bu kadar büyütmeye gerek yok.Aslında çok basit bir şey. Sadece bir kişisel tercih. Ne bileyim, kurşun döktürmeye inanmak gibi, dua etmek gibi, saç rengini değiştirmek gibi, alkol almak gibi, sigara kullanmamak gibi, rejim yapmak gibi. Hayattaki bir milyon tercihten sadece biri.

Bu kadar keskin sınırlar o kadar kırıcı ki."Onlar gibi giyindim ve şimdi anlayacağım."Ah kraliçe hazretleri halka indi! Kaplumbağaları da çok severmiş hem. Acıyormuş veya onlar adına üzülüyormuş gibi yaparak inceden dalga geçmeniz o kadar zavallı ki. Şükür ki merak ve inceleme konunuz başörtülüler, ne bileyim, eşcinsellerin çektiği zorluk, bir engellinin günlük hayatı, dilencilerin gün boyu kazandığı para, çöpten yiyecek arayan insanların beslenme biçimleri, fahişelerin iş yaşamı, bir kot işçisinin kariyer planması, doğu'da törelerde sıkışmış kadınlar, düğün sonrası kapısında bekleyecekleri düşünmekte olan bir gelin, çocuk yurtlarındaki çocukların durumu falan gibi bir çok konu da olabilirdi ve en gerzekçe metodu seçerek yaptığınız araştırmanızın bedelleri de pek ağır olabilirdi.

Sizin o gezdiğiniz yerler, zengin veya iktidarla sonradan zenginleşmiş bir adamla evli bir kadının veya o tür bir babanın kızının yaşamı. Nasıl açık (bu ifade kaba ama daha iyisini bulamadım) bir kadının yaşamı, bilmem hangi iş adamını kapatması olan mankeninkiyle değerlendirilemiyorsa işte öyle. Bu ülkedeki bütün kadınlar sizin gibi yaşamıyor. Çalışıyorlar, emeklerinin karşılığını göremeyebiliyorlar, dayak yiyebiliyorlar, zengin bir koca bulup hayatlarını garantiye alma dışında amaçlara sahip olabiliyorlar, tutkuyla arzuladıkları tek şey kırmızı bir ayakkabı veya 40 yaşında seksi fotoğraflar çektirmek olmayabiliyor.

Reina'ya girmekte ne var ki? Parayı bastırdığınız müddetçe özgürsünüz zaten o tür mekanlarda. Ayrıca bir başörtülü reina'ya girseee noluuur girmese nolur? Sonradan edinilmiş paranın görgüsüzlüğüyle o alışveriş merkezi senin bu beymen benim, sizin tabirinizle "allah ne verdiyse" gezmek değil o insanların yaşamı. Kimsenin değil hatta. Bunu kafanıza sokun.Haşemaymış. O kabus astronot kıyafeti bile icad etmeleri ne kadar acı bunu bir düşünseniz ya? Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede, denize girebilecekleri bir tek yer yok? İnsan illa sizin deyiminizle; "kapalı" olmasa da, kimseye görünmeden yüzmek isteyebilir. Ayrıca bu da büyük bir mahrumiyet değildir, tamam bence de seçimleri bu yöndeyse girmeyiversinler denize, ama onlarla özdeşlik kurmaya çalışmanın yolu haşemayla yüzmek olmasa gerek! Onunla ilgili yorumu, gazetecilik dehası sizinkine denk ahmet hakan, çok daha önce yapmıştı malumunuz.Ne bileyim daha güzel örnekler yaşayabilirdiniz mesela. Kuaföre gitseydiniz ya Ayşe hanım. "Ay saçların ne güzel niye kapatıyorsun kiii?", "peki böyle yaptırdın sen şimdi, kim görecek ki?" Hani Fatih'teki bir güzellik salonunu kastetmiyorum ben. "Aslında normal bir kuaför gibi..." derken? Ay bak seen, ağda falan da yaptırıyorlar ne kadar da şaşırtıcı?! İnanmıyorum manikürden falan haberleri var mı sahiden? Kel değiller mi gerçekten? Ya siz inançlı birinin gidip başörtüsüne model yaptırabileceğini mi zannediyorsunuz?Sizin hakikaten bir zeka özrünüz falan mı var, yoksa dünyayı dubai'de minik bir mahalleden ibaret veya nişantaşında bir planetten müteşekkil mi zannediyorsunuz?

Kendisi başörtülü olmasa da, burada çoğu insanın başörtülü bir komşu/arkadaş/ahbap/eş dost falanı vardır ve bu denli zevzek soruları yalnızca sizin gibi, ülkesine, meselelerine ve insanlarına uzaktan bakanlar utanmadan sorabilir.Bir devlet dairesinde işlem yaptırmaya çalışın, ya da -herkesin adını tahmin edeceği- bir bankada sorun yaşayın. Size "böceksin sen" diye bakan bakışları üzerinizde hissedin. Otobüse binerken yanlışlıkla birinin sırasını kaptığınızda, "şuna baaaak bir de başörtülü olacaaak" falan diye bir hakaret işitseniz ve bütün gözler size çevrilse "cık cık cık şuna bak"... Ya da sokakta ilk kez gördüğünüz birinin bile en doğal hakkıymış gibi "evli misin, annen mi kapalı, baban mı zorladı, kocan mı kapattı, eee namaz da kılıyor musun, sıcakta zor olmuyor mu, ne mezunusun peki, eğitim şart!" gibi kelimenin tam anlamıyla gerzekçe ve sonu gelmeyen sorularına maruz kalsanız... Kokoş ablaların, gözlerinin devirerek "ne varsa bu kapalılarda var zateeeen" dedikten sonra, "yok sen hariç canım sen modern kapalısın", "hem bizim lafımız o simgeleştirenleree" demelerine ağzınız yerine başka bir organınızla gülseniz, insanlar "bizim ananelerimiz de kapalı", "babam hacı benim zaten" diye saçma sapan geyikleri duyabileceğiniz şekilde söyleseler...
Bir alışveriş merkezinde aldığınız şık iç çamaşırlarının ödemesini yaparken arkanızdaki kadının "bu tür şeyleri de nerde giyiyosa bunlar?" diye söylendiğini işitseniz... Herhangi bir kültürel aktivite bilet kuyruğunda, "bunların ne işi var burda ya" diye püfleyen bir genci duysanız... "Neden kapalısın?" Çirkin ördek yavrusu gibi, incelenmesi gereken bir canlı gibi. Devamı gelir "evde açık mısın?" "peki kocanın yanında, peki babanın, peki dayının... bla bla bla bla..."

Ya da acıyanlar mesela daha da şendir onlar... "Ah ben çok üzülüyorum sizi okullara almamalarına..." Bunda üzülecek bir şey yok ki. Yaşadığın ülkenin kurallarına uymakla, inançlı bir insanın sorunu olamaz ki. Akıntıya kürek çekmek. Saçma sapan çırpınmak.

İsmailağa'da mini etek, sarı saç ve topukluyla gezmek elbette ki dikkat çeker. Her yerde çeker, bebek'te de, ortaköy'de de... İnsan doğası bu. Ki orada yaşayan insanlar, 28 şubat'a kadar evlerine televizyon dahi sokmayan insanlardı, aborjinlere bilgisayar götürmüşsünüz de dikkatlerini çekmesini yadırgıyorsunuz. Dünya tarihine birazcık göz atsanız, giyinmenin çok eski soyunmanınsa son yüzyılda gelişen bir şey olduğunu görürsünüz, mesele dinle veya bizim kültürümüzle falan ilgili değil sadece. "Sen açık giyersen bakarlar tabiii" demiyorum, doğru değil, olmaması gerekir ama orda ve bir çok yerde işler böyle diyorum. Bir çok şeyi onaylamayabilirsiniz, yapmacık halleri, "ibadet ediyorum" cümlesini alnına yapıştırıp gezenleri, bunun yanına bir de "ben senden üstünüm"ü ekleyenleri, iktidardakileri, onların temsil ettiklerini, devlet erkanındaki başörtülü eşleri, dini suistimal edenleri, dini kullanarak servetine servet katanları, ayırımcılık yapanları... Bu davranışlar zaten "kötü insan" davranışı, dinle bir ilgisi yok, her türü her yerde, her inançta bulunuyor bu gibiler.Katılın, veya katılmayın, kadınlar bunu kendine neden yapıyor diye düşünün, doğru bulmayın, inanmayın, delilik olarak görün, bunların hiç biri sorun değil, çünkü yeryüzünde bulunan insan sayısı kadar inanç şekli var...Ama bunlardan herhangi biriyle dalga geçme hakkı kimsede yok.

Saygılar.
Bir okurunuz.

Ve son olarak şunu eklemek istiyorum ben de; Fatih denilen ilçe sadece İsmail Ağa Caddesinden, Çarşamba'dan ibaret değil sayın Arman.
Fevzipaşa Caddesine bir inin bakalım A dan Z ye sizin giydiğiniz tüm markalar şık şık dükkanlarda kapış kapış satılmakta, bunu gözlemleyebildiniz mi mesela? Ya da Kocamustafapaşa'nın, Fındıkzade'nin, Vatan Caddesinin, Çapa'nın hatta son bir yıldır Eminönü'nün Fatih sınırları içerisinde olduğunun farkında mısınız? Bu yaptığınız tamlamaların tamamen dışında kalan, bambaşka hayatları bambaşka biçimlerde yaşayan, sizin tabirinizle "sizin mahallenin" insanlarının semtleri bu saydıklarım. Yani "elit, zengin, kültürlü, açık"...
Bunları gözlemleyebildiniz mi mesela sayın Arman?

Bir sonraki yazınıza bu semtlerde bikini ile dolaşarak - ki nasıl olsa sizin mahalleye denk- devam etmeniz tek temennim... Sonra bir de boynunuza kocaman bir haç asıp İstanbul ve Anadolu sokaklarını arşınlayın, ki Süryani azınlığın neler hissettiğini bu empati ile anlayabilesiniz, ya da yine sizin metoda uygun şunu yapabilirsiniz; bir kippa edinin ve herhangi bir camiinin önünden cuma saati geçin, bakın bakalım İstanbul Musevileri ne gibi şartlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar?
Başınıza bir poşi bağlayın ve Alperen Ocaklarının sıkça bulunduğu semtlerde gezin, hissedeceğiniz korkuların, duyacağınız kelimelerin tarifi olmayacaktır eminim...
Bunları neden yaşadığınızı/yaşayacağınızı düşünün sonra... çünkü bu ülkede sizin zihniyetinize sahip insanların çokca olması bu ülkedeki "millet" kavramını yerle bir etti uzun zaman önce...

Umarım korktuğunuz şeylerin hiç biri yine başınıza "gelmez" ve dilerim yine sonsuz "hayalkırıklığı" ile yazı dizinizi sonlandırırsınız...

Özgürlükle,

Aydan

1 yorum:

  1. Buradan bir sehir icin kullanilan tabiri bu kadin icin uyarliyorum.

    `Tumuyle birbirini dik kesen sacma dusuncelerle kurulmus, tumuyle gundem icin planlanmis, ardindan tumuyle uygulanmis, tumuyle bir aptallik gostergesidir.`

    YanıtlaSil